29 Mayıs Salı günü öğleye doğru kır atının üstünde beraberinde hocaları ve ordu kumandanları olduğu hâlde muhteşem bir alayla Topkapı’dan İstanbul’a giren Pâdişâh’ın yanında, çok sevdiği hocası Akşemseddîn de vardı. Fâtih Sultan Mehmed Han çok genç olduğu için herkes Akşemseddîn’i pâdişâh sanıyordu. Ona demet demet çiçek sunuyordu. Akşemseddîn, Genç pâdişâhı göstererek; “Sultan Mehmed ben değilim, odur” dedi. Sultan Mehmed de; “Gidiniz, yine ona gidiniz. Sultan Mehmed benim ama o benim hocamdır. Şehrin manevî fâtihidir” dedi. Sultan, Türk askerlerinin kale burçları dâhil her taraftan göklere yükselen ezan ve tekbir sesleri arasında, Ayasofya önüne geldi. Genç Sultan, yerlere kapanan ahâli, rahip ve eski Ortodoks patriğine karşı; “Kalkınız! Ben sultan Mehmed, size ve bütün ahâliye söylüyorum ki, bu günden îtibâren hayâtınız ve hürriyetiniz hususunda benim gazâbımdan korkmayınız” diye hitâbda bulundu.
Bütün san’at ve ticâret erbâbıyla ahâlinin dîn, mezheb hürriyetini te’min eden bir ferman yayınlayan sultan Mehmed, Ayasofya’nın Cuma gününe kadar câmi hâline getirilmesini emretti. Maiyyetiyle Ayasofya’ya gelen Fâtih, İstanbul’da ilk Cuma namazını burada kıldı. 655’den 1453’e kadar devam eden bir ideâlin (Feth-i mübîn) gerçekleştirildiği, fetihnamelerle bütün İslâm âlemine müjdelenip dünyâya ilân edildi.
İstanbul fethedilmekle, Osmanlı Devleti toprakları arasında sıkışıp kalan, mevcudiyeti ve siyâseti ile dâima bir tehlike teşkil eden, bin yüz yirmi üç senesi İstanbul’da geçen bin dört yüz seksen senelik Roma İmparatorluğu’na son verildi. Osmanlı Devleti’nde yükselme devri başlayıp, çihân-şümul hâkimiyet fikri gelişti. İnsanlığı îmân birliği içinde bir tek devlet ve hükümdar hâkimiyetinde toplamak için teşebbüse geçildi. Fetihle beraber İstanbul sefahat yeri olmaktan çıkarılarak ilim ve kültür merkezi hâline getirildi. Osmanlılar her gittiği yerde olduğu gibi, İstanbul’da da medrese ve kütüphâneler açtılar.
(Fetihnâme-i İstanbul; (Kıvâmî)