Hz. Ebû Bekir (r.a.) temiz bir hayat geçiren iffetli bir kişi
idi. Faziletten ayrılmazdı ve daima iyilik yapmayı severdi.
İslâmiyet’ten önce, doğruluğu ve insanları sevmesi ile tanınan,
güvenilir bir tüccardı.
Câhiliyet devrinin kötülüklerinden uzak kalmıştı ve fenâ
hallerinden kaçınırdı. Câhiliyet devrinde bile bir damla içki
içmemiştir. Her türlü şeyin yapılmasında hiçbir sakınca görülmeyen
o câhiliyyet devrinde, şeref ve haysiyet kırıcı hallerden
çekinmiş, temiz bir hayat geçirmiştir. Hz. Ebû Bekir
(r.a.)’e: “Câhiliyet zamanında, içki içmedin mi?” diye sorulduğunda:
“Hâşâ! Ben namusunu koruyan, insanlık şerefini
tanıyan bir adamım. İçki içen bunları kaybeder.” diye cevap
vermiştir. Resûl-ü Ekrem (s.a.v.) bu sözü duyunca: “Ebû
Bekir’in dediği doğrudur. Ebû Bekir’in dediği doğrudur.”
buyurmuştur.
Câhiliyet zamanında putperestlikten nefret ederdi ve hakikati
araştıranlardandı. İslâmiyet insanları bir ağaç ve taş
parçasından ibâret olan putlara tapmaktan vazgeçirip bir ve
tek olan Allâhü Te‘âlâ Hazretleri’ne ibâdete davet ediyordu.
İşte, Ebû Bekir (r.a.) da aradığını bulmuştu. Hemen îmân
ederek câhiliyet karanlığından kurtulup İslâm’ın nûruna kavuşmuştu.
İslâmiyet’ten önce de Resûl-ü Ekrem (s.a.v.)’in
eski dostu idi. Kan davalarını çözmek ve halletmek için hakem
tayin edilirdi.
Hz. Ebû Bekir (r.a.) hatırı sayılan bir tüccardı ve büyük bir
servet sahibiydi. İbn-i Sa’d’in tahminine göre kırk bin dirhem
miktarında bir sermayeyle ticaret işlerini çevirirdi. Elinde
nesi varsa Allâh (c.c.) yolunda, dîn uğrunda sarf eder, hayır
işlerine harcardı. Onun büyük ve unutulmaz hizmetlerinden
biri de müşriklerin işkencesi altında inleyen çaresiz Müslüman
esirleri satın alarak serbest bırakıp özgürlüklerine kavuşturmasıdır.
Bu şekilde, hem işkenceden kurtulan hem de
hürriyete kavuşan Müslümanları ne kadar sevindirmiştir.
(Hz. Mahmûd Sâmî Ramazanoğlu (k.s.), Hz. Ebû Bekir (r.a.), 18-23.s.)