Allâh (c.c.), şeytanın, Âdem (a.s.)’a, onun neslinden kadın ve erkek herkese apaçık düşman olduğunu Kur’an-ı Kerim’in çeşitli âyetlerinde, hususiyle Adem ve Havva (a.s.)’a şeytanın yaptıklarını bizlere ibret verecek bir öğüt olmak üzere hikâye buyuruyor; şeytanın kimlere (kâfirlere) dost ve kimlere (hususiyle müminlere) düşman olduğunu bize duyuruyor.
Hz. Peygamber (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz şeytan, âdemoğlunun kan yolunda (damarlarında) dolaşır. Onun dolaştığı yeri açlıkla daraltınız.” Yani açlığa devam ederek bütün azanızı şeytanın şerrinden koruyun. Nitekim her türlü av hayvanları, mizaç ve tabiatlarının isteğine uygun şeylerle tuzağa düşürülerek avlandığı gibi insanlar da tabiatlarında olan çeşitli ve kuvvetli şehvetlerine, arzu ve isteklerine uygun şeylerle şeytan tarafından tuzağa düşürülmektedirler. Her azanın kendisine mahsus şehvet ye arzusuna meylinin çokluğu ve kuvveti şeytan için tam bir avlama vasıtası olur.
Fakih Ebû’l-Leys merhum, Tenbîü’l-Gâfilin kitabında, bu hususta bir takım haberler ve eserler nakil ve şeytanın kan damarlarında dolaşmasını bildiren Hadîs-i Şerif’i haber verdikten sonra şeytanın şerrinden Cenab-ı Hakk’a sığınmak hususunda da Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’e uymaya memur olduğumuzu beyân etmek üzere İbn-i Abbas (r.a.)’den Nâs sûresinin kısaca tefsirini nakleder:
“Habibim, de ki: Nâsın (cin ve insandan hepsinin) Rabbine, nâsı yoktan var edip şeref, kuvvet ve kemâl derecesine eriştiren Rabbine, Efendisine, nâsın hakikî mâliki, nâsın ibadet ve taatına yegâne lâyık ve müstehâk olan Zat-ı Sübhan’a; zikirden kaçarak fırsat buldukça bütün nâsın kalblerine vesvese veren şeytanın şerrinden sığınır, iltica ederim.”
(Ahmed Kemâleddin Üstün, 54 Farz Şerhi, s.187)