İmran bin Husayn hazretleri, “Bize yalnız Kur’an’dan söyle” diyene, “Ey ahmak, Kur’an-ı Kerim’de, namazların kaç rekât olduğunu bulabilir misin?” buyurdu.
Hz. Ömer (r.a.)’e de, “Farzların seferde kaç rekât kılınacağını Kur’an-ı Kerim’de bulamadık”, dediklerinde buyurdu ki: “Allâhü Teâlâ, bize, Resûlullah (s.a.v.)’i gönderdi. Biz, Kur’an-ı Kerim’de bulamadıklarımızı, Resûlullah (s.a.v.)’den gördüğümüz gibi yapıyoruz. O, seferde dört rekâtlık farzları iki rekât olarak kılardı. Biz de öyle yaparız.”
Kur’an-ı Kerim’in hakiki manasını öğrenmek isteyen bir kimse, din âlimlerinin Kelâm, Fıkıh ve Ahlâk kitaplarını okuması gerekir. Fıkıh bilgilerini derin âlimler, Âyet-i Kerimelerden ve Hadis-i Şeriflerden çıkarmışlardır. Bunlar ancak fıkıh kitaplarından öğrenilir. Farz-ı Ayn olan fıkıh kitaplarını okumayı bırakıp, nafile olan tefsir okumak caiz değildir. Zaten müctehid olmayanların tefsirden fıkıh bilgisi öğrenmesi imkansızdır.
Resulullah (s.a.v.), Kur’an-ı Kerim’de mücmel (manâsı gizli olan) ifadeleri açıklamasaydı ve mezhep imamları da kapalı olarak bildirilenleri açıklamasalardı, bunları hiçbirimiz anlayamazdık. Çok büyük âlim olan mezhep imamları da
Hadis-i Şerifleri açıklamıştır. Bu âlimler, Resûlullah (s.a.v.)’in vârisleridir. Resûlullah (s.a.v.)’in getirdiklerinin hepsine, hikmetlerini, delillerini anlamasak bile, imân ve tasdik etmemiz gerektiği gibi, mezhep imâmlarımızdan gelen bilgilere de, delillerini anlamasak bile, imân ve tasdik etmemiz gerekir.
Peygamberler (a.s.)’ın hepsinin şeriatlerinde amele ait birbirlerine zıt hükümler bulunduğu halde hepsine imân ve tasdik etmemiz gerekir. Mezhepler de, bunun gibidir.
Müctehid olmayanın, mezhepler arasında ayrılıklar bulunduğunu görse de, hepsine imân ve tasdik etmesi gerekir. Müctehid olmayan birinin, bir mezhebi hatalı görmesi, o mezhebin hatalı olduğunu göstermez. O kimsenin, kendisinin hatalı olduğunu, anlayışının kıt olduğunu gösterir.
(İmâm Şa’ranî, Mizanü’l-Kübra)