Salihlerden Ebû Sinan adında bir kişi anlatıyor: “Bir gün bir kişiye misafir olmuştum. Komşusunun kardeşi ölmüş. “Gidelim taziyede bulunalım” dedi. Gittik. Gördük ki çok ağlıyor ve kimsenin nasihâtini de dinlemiyor. Ben:
“Ey Kişi! Ölüm hepimizin kapısını çalacak olan bir şeydir. Niçin bu kadar ağlıyor, nasihât işitmiyorsun?” dedim. Bana:
“Nasıl işitmem! İşitiyorum. Fakat derdim çoktur. Kardeşim zâhmet içindedir. İçim dayanmıyor.” dedi.
Sabredemedim, kendisine:
“Kardeşinin zâhmet içinde olduğunu nasıl bildin? Gayba mı muttalî oldun?” dedim. Bana:
“Gaybdan söylemiyorum. Gördüğümü anlatayım, dinleyin: Gittik kardeşimi toprağa koyduk. Kabir içinden bir ses işittim, “Eyvah!” diye bağırıyordu. Bu kardeşimin sesidir, dedim. Kabrini açmaya başladım. “Sakin ol Yâ Fülan!” diye bir ses duydum. Tekrar örttüm. Gitmeye niyetlendim. Kabir içinden yine “Eyvah!” sesini işittim. Yine döndüm açmaya başladım. Önceki “Dek dur Yâ Fülan!” sesini tekrar işittim. Bu hal üç defa tekrarlandı. Üçüncü defasında kendi kendime, artık bunu açıp görmeliyim, dedim. Kabri kazdım baktım ki içi ateş dolmuş, ateşten bir kuşak beline sarılmış. Çok şaşırdım. Donakaldım. Belindeki ateşten kuşağı çıkarayım istedim. Elimi uzattım, çektim. Parmaklarım koptu, düştü.” diye anlattı. Elini çıkardı: “İşte görün.” dedi. Baktık, parmaklarını ateş yakmış ve düşürmüştü. “İşte kardeşimi bu halde gördüm. Nasıl ağlamayayım?” dedi. Hayret ettik. Biraz sonra kalktık, gittik. Evzaî isminde bir âlim vardı. Onun yanına vardım. “Acayip bir hadiseyle karşılaştım”, diye kendisine durumu anlattım. O da şaşırdı. Kendisine:
“Ey Evzaî! Yahudi ve Hristiyan ölür. Allâhü Teâlâ onların azabını göstermez. Ölen Müslüman’ın azabını halka niçin gösterir?” dedim. “Yahudi ve Hristiyan’ın cehennemlik olduğuna hiç şüphe yoktur. Amma Müslümanlar kendi müslümanlığına inanıp, “cehenneme girmeyiz” diyerek, mağrur olmasınlar, ibret alsınlar diye Allâhü Teâlâ Müslüman’ın ateşe girdiğini gösterdi.
Bunun sebebi budur.” dedi.
(Erzurumlu Mustafa Darir Efendi, Yüz Hadis Yüz Hikaye, s.127-128)