Sultan III. Osman’ın vefâtı üzerine 1757 senesinde tahta
çıkmıştır. Saltanatının ilk on senesinde hemen hemen
hiçbir dış sıkıntı ve savaş olmamıştır. Ancak 1766 yılında
İstanbul’da büyük bir deprem meydana gelmiş ve başta
Fatih Camii olmak üzere birçok yapıda ciddi hasarlar meydana
gelmiş ve birçoğu da yıkılmıştır. Bu müthiş deprem
afetinin tahribatının giderilmesi için çalışmaları başlatan
Sultan III. Mustafa, hızlı bir imar faaliyetine girişmiştir. Fatih
ve Eyüp Sultan Camii Şerîfleri yeni baştan imar edilmiş,
Tophane ve Kapalıçarşı süratle yenilenmiştir.
Bütün Osmanlı sultanları gibi yüksek din ve fen ilimlerinde
devrin en iyi hocalarından ders görerek yetiştirilen
Üçüncü Mustafa Han, dindâr, âdil, çalışkan, azimli hamiyetli,
metin, hassas ve ilme, âlimlere hürmetkârdı. Devrin
âlimleri seviyesinde ilmi vardı. Güzel konuşur ve yazardı.
“Cihângir” mahlasıyla yazdığı şiirleri vardır. Çok kitap okurdu.
Dış ülkelerden yazılmış kitapları da getirtir, incelerdi.
Doğu ve Batı kültürüne vâkıftı. Yapılan icraatları bizzât
yerinde kontrol ederdi. Askeri ve donanmayı teftiş etmeyi,
tebdil gezmek, ata binmek, avlanmak ve gezi yapmayı severdi.
Sultan III. Mustafa, dindar, faal, hamiyetli ve her türlü
zorluğa dayanıklı bir kişiydi. İlme ve ulemaya oldukça düşkün
olan padişah devamlı surette bu kişilere yardımlarda
bulunur ve gittiği yerlerde kendilerine izzet ve ikramlarda
bulunurdu.
1773’te Deniz Harb Okulunun temelini teşkil eden
Mühendishâne-i Bahr-i Hümâyûn ve teknik üniversite
mâhiyetindeki Mühendishâne-i Berr-i Hümâyûn açıldı.
Zamânında Tüfeklere süngü takıldı.
Lehistan (Polonya) milliyetçilerinin “Türk atları Vistül’de
sulanmadıkça Polonyalılara hürriyet yok.” sözü, o dönemde
Osmanlılardan yardım istemelerinden kalmıştır.
(Ziya Nur Aksun, İslâm Tarihi c.2 s.120)