(Umûmi seferberlikte ve düşman istilâsında cihâd herkese farzdır. Ancak böyle bir durum yoksa cihâdın belli şartları vardır.) Yani müslümanların bir kısmı tarafından düşmanın şerri defedilirse cihâd farz-ı kifâye olur. Evlâdının ayrılığından sıkıntıya düşecek olan ana babanın evlâdını böyle bir cihâddan menetme hakkı vardır.
Ana ve babaya itaat etmek farz olduğu için ana ve babasından her ikisi veya birisi hayatta olan mükellef kimseye de cihâd farz değildir.
Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz, cihâda gitmek isteyen Abbas b. Mirdas (r.a.)’a “Anandan ayrılma! Çünkü cennet ananın ayağının altındadır.” buyurmuşlardır. Bir kimse tehlikeli bir sefere ancak anası ve babasının izni ile çıkabilir. Ama tehlikeli olmayan bir sefere onlardan izinsiz çıkabilir. İlim tahsili için de izinsiz çıkabilir. Efendisi ile kocasının hakları şer‘an önce geldiği için köleler ile kadınlara cihâd farz değildir. Kör, topal, eli ve ayağı kesilmiş kimselere de cihad farz değildir.
Kezâ emânet sahibi gâib olup yanında emânet bulunan kimse, emâneti sahibine vermek üzere bir kimseyi vasi tâyin edip emâneti bu vasiye teslim ettikten sonra cihâda çıkabilir.
Bir kimse bir şahsın nefsine kefil olsa o kimsenin o şahsı seferden menetmesi câizdir.
İslâm memleketine hücûm edilirse cihâd farz-ı ayn olur. Artık her ne kadar izinsiz olsa bile bütün müslümanların cihâda çıkması lâzım gelir. Zevcesini cihâda çıkmaktan men eden zevç gibi kimseler günahkâr olur.
Cihâdın vâcib olması için silâh kullanmaya kudretin bulunması şarttır, yolun emniyeti şart değildir.
(İbn-i Âbidîn, Redd’ül-Muhtar Ale’ddürrül-Muhtar, c.8, s.370-378)