İmâm Müslim’in rivâyet ettiği hadîs-i şerîfte Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
– Cennet ehli cennete girdikleri zaman yüce ve münezzeh olan Allâh:
– Bir şey istiyor musunuz ki (nimetlerinizi) artırayım? Buyurur. Cennet ahalisi de:
– (Ey Rabbimiz) sen bizim yüzlerimizi ağartmadın mı? Bizleri (cehennem) ateşinden kurtarıp cennete girdirmedin mi? derler. Bunun üzerine Allâhü Te‘âlâ (kulları ile zâtı arasındaki) hicabı (perdeyi) kaldırıverir. Artık cennet ahalisine, Aziz ve celil olan Rabblerine bakmaktan daha sevgili hiçbir şey (yani cennet nimeti) verilmemiştir.
Cennet halkına şöyle denir: “Ey cennet ahalisi sizlere selâm olsun” Bu da Allâh’ın, “Çok esirgeyici Rabb(ler)inden bir de selâm vardır”, sözüdür. Cennet ahalisi Rabblerine baktıkları zaman cenneti ve cennetin nimetlerini unuturlar. Nihâyet Allâhü Te‘âlâ onların gözlerinden gizlenince cennet halkının üzerlerinde ve meskenlerinde onun nuru ve bereketi kalır.
Başka rivâyette: Sonra Resûl-i Ekrem (s.a.v.) şu âyeti okudu: “Güzellik yapanlara daha güzeli, bir de ziyade vardır.” (Yûnus s. 26)
– Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz’e bu ziyade sorulunca;
– İyi iş, güzel amel yapanlara daha güzel iyilik, bir de ziyade vardır, âyetinden soruldu da Resûl-i Ekrem (s.a.v.):
– İyilik edenler, dünyadaki sâlih amellerdir, daha güzel vardır sözü de cennettir, ziyade ise Kerîm olan Allâh’ın zâtına bakmaktır, diye tefsir buyurdu.
İmâm Kurtubi (r.a.) der ki: Allâhü Te‘âlâ kullarına tecelli ettiği zaman onların gözlerinden hicapları kaldırır. Kullar Hakk Te‘âlâ’yı görünce ırmaklar şiddetle çağlayarak dökülür, ağaçlar birbirine sürtünerek ses çıkarırlar, tahtlar ve yüksek menziller birtakım seslerle, şiddetle kaynayan sular su şırıltıları sesiyle cevap verirler. Rüzgârlar uzun mesafelerden eserler, evlerin, konakların içinde halis misk ve kâfur biter, kuşlar oynaşırlar.
(İmâm Şa’rânî, Ölüm – Kıyâmet – Âhiret, s.348-353)