“Şu kimseler ki, onlar Mekke’de îmân edip Resûlullah
(s.a.v.)’e yardım etmek ve beraberlerinde bulunmak üzere
Medine’ye hicret ettiler. Malları ve canlarıyla Allâh rızası için
düşmanlarıyla cihâd ettiler. Şu Medîne ahâlisi ki, Ensâr-ı
Kirâm’dır, onlar Muhâcirleri kendi evlerinde oturttular ve
yardım ettiler. Muhâcirlerin düşmanlarına karşı gönül birliği
ile tek vücut olarak Muhâcirlere yardım ettiler. İşte bu
sıfatlara sahip olanlar birbirlerinin dostudur. Îmân edip de
(henüz) hicret etmeyenler ise, hicret edinceye kadar onların
velâyetinden (mîrasçılığından) size hiçbir şey yoktur.
Ey Mü’minler, size hicrette yardım etmeyenlerle sizin
aranızda verâset hususunda bir bağ yoktur. Bundan dolayı
onlar size, siz de onlara vâris olamazsınız. Çünkü aranızda
verâsete dair bir velâyet yoktur. Bu hüküm onlar hicret
edinceye kadar devam eder. Eğer hicret ederlerse o zaman
birbirinize vâris olursunuz. Ve eğer onlar din hususunda
sizden yardım talep ederlerse onlara yardım etmek sizin
üzerinize vacibdir. Ancak sizinle arasında anlaşma bulunan
kâfir bir kavme karşı mü’minler yardım talep ederlerse,
yardım etmek vacib olmaz. Çünkü sizinle anlaşma yapmış
olan kâfirler hakkında verilen söze uymak vacib olduğundan,
bu sözün aksine Mü’minlere yardım etmek yapılan
anlaşmayı bozmak olacağından özrü gerektirir. Özür ise
câiz olmaz. Allâhü Te‘âlâ sizin âmellerinizi görücü, bilici ve
âmellerinize göre karşılığını vericidir.” (Enfâl s. 72)
Vacib Te‘âlâ (ve Tekaddes) Hazretleri bu Âyet-i Celîle’de
Muhâcirleri ve Ensârı methetmiştir. Çünkü Muhâcirlerin bir kısmı
eski dinleri olan putperestliği terk ederek Cenâb-ı Hakk’ın
rızasını aramak üzere îmân ederek vatanlarını, mallarını ve akrabalarını
terk edip Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz Hazretleri’ne
yardım maksadıyla hicret etmişlerdir.
Silah vesaire gibi hazırlıkları da olmadığı hâlde Bedir Gazvesi
gibi önemli gazvelerde din düşmanlarıyla muharebe etmişlerdir.
(Hz. Mahmûd Sami (k.s.) Bedir Gazvesi ve Sure-i Enfal Tefsiri, 159-160.s.)