Âbdestin farzı dörttür. “Ey mü’minler! Namaza kalkacağınız zaman, yüzünüzü ve elllerinizi dirseklerinizle beraber yıkayın, başınızı (ıslak elle silin) rnesh edin ve ayaklarınızı da (topuklarınızla beraber) yıkayın” buyuruyor. (Maide s. 6) Burada ayak kelimesi, baş sözüne değil, el kelimesine atıf olduğundan, ayakların meshi caiz değildir. Yıkamak farzdır. Bunda söz birliği vardır. Müslim’de Hz. Câbir ve Hz. Ömer (r.a.e.)’den rivayetle, bir kimse, ayaklarını yıkarken, bir tırnak kadar yeri yıkamadı. Resûlullah (s.a.v.) ona, yeniden abdest almasını, iyi ve dikkatli abdest almasını buyurdu. O kimse, yeniden abdest aldı. Sonra namaz kıldı. Abdullah bin Zübeyr (r.a.) Resûlullâh (s.a.v.)’den: “Ayağını yıkamıyanın hâline vah olsun. Ateştedir” Hadîs-i Şerîf’ini bildirdi.
Sahîh-i Müslim’de, Ebû Hüreyre (r.a.)’in Resûlullâh (s.a..v)’den bildirdiği Hadîs-i Şerif’te: “Bir müsliman abdest alır,  yüzünü yıkarsa, yüzü ile, ya’nî gözü ile işlediği her günâh, su ile, yâhud suyun son damlası ile temizlenir. İki elini yıkadığı zaman, elleri ile işlediği günâhlar, su ile, yâhud son damlası ile dökülür.   İki ayağını yıkadığı zaman, ayaklarıyla işlediği günâhlar, su ile, yâhud suyun son damlası ile dökülür. Böylece kul, bütün günâhlardan temizlenmiş olur” buyuruldu. Ayakların yıkanmasında kat’î nas olduğu icma’ ile sabittir. Çünkü Resûlullah (s.a.v.) köylüye, abdesti öğretirken, ayaklarını yıkamasını emretmiştir. Şurası muhakkaktır ki, Resûlullah (s.a.v.) ayaklarını yıkamaya devam etmiştir. Çıplak ayaklarına hiç mesh etmemiştir. Resûlullâh (s.a.v.)’in yapması ve emri; Âyet-i Kerîmeyi açıklamış oldu. Ya’nî ayakların, baş gibi mesh edilmemesi gerektiğini, ayetteki ifadenin atfının, başa değil  yüze ve kollara olduğunu belirtmiş oldu.
(Muhammed Rebhami, Riyadün Nasihin, s.135-136)