NAMAZDA HUZUR VE HUŞU

Nefsi tezkiyenin şartlarından biri bütün ibadetleri huşu ile yapmaktır. Cenâb-ı Hakk (c.c.): «Ancak namazı huşu ile kılanlar felaha ermişlerdir.» (Mü’minûn 1) buyuruyor. Bu ayetten «Namazı huşu ile kılamayanlar, fela­ha dahil olamayacak.» mânası çıkıyor. Nama­za duran kişi ancak kalb huzuru ile edaya ça­lışırsa o ibâdeti yapmış olur, lezzet alır ve on­dan istifa eder. Namazın aslı, ruhu kalbdeki huşu, halinin namazın her anında bulunması­dır. Çünkü namazdan maksat kalbte Allah-ü Teâlâ’yı bulundurmaktır, korku, ümid ve edeb ile Allah-ü Teâlâyı zikretmektir.

Hz. Ali (r.a.) namaz kılmak için kalktığın­da vücudunu bir titreme alır, yüzünün rengi değişir ve «Yedi kat göklere ve yere arzedilen ve onların tanıyamadıkları emânetin zamanı gelmiştir» derlerdi.

KAFİRUN SURESİ (6. ayet)

Bismillahirrahmanirrahim

(Rahman, Rahim Allah’ın ismiyle)

De ki: «Ey kafirler, ben sizin tapmakta olduklarınıza tapmam. Benim ibadet ettiğime de siz kulluk ediciler değilsiniz. Ben sizin tap­tıklarınıza tapmış değilim. Siz de benim kulluk etmekte olduğuma kulluk ediciler değilsiniz sizin dininiz size, benim dinim bana.» (1-6)