EL KÂRDA, GÖNÜL YARDA

Cesedimiz çamurdan yaratılmıştır. Onun nasıl ki gıdaya ihtiyacı varsa, melek gibi nurdan yaratılmış olan ruhumuzun da manevî gı­dası zikrullahtır. Zikrullahtan gafil olanların yarın fezâil-i ekber günü hiçbir geçerli maze­retleri olmayacağı tefsirde beyân buyuruluyor. Ne zenginlin, ne gençlik, ne de hastalık mâni. Mâni olan ne? Dünya alâkası; dünya alâkası basit bir şey mi? «Bütün kötülüklerin başı;günahların en büyüğü. Dünya muhabbeti»
Şah-ı Nakşibend Hz.lerinin yetiştirdiği iki halifesinden Muhammed Parisa Hz.leri, hac niyeti ile memleketinden çıkmış yolda bir şe­hirde sarraf dükkânına rastlamış. Dükkân sa­hibi genç, müşteri çok, alış-verişi bol imiş. Üç cihetten dünyevî durumu gören M. Parisa Hz.leri, dükkân sahibinin kaibine teveccüh et­miş… Keşfen kalbinin «Hak» ile meşgul oldu­ğunu görmüş; tahsin buyurmuş.
«- El kârda, gönül yârda» demiş.
Sonra, Mekke’ye vardığında Beytullahı ta­vaf esnasında, ak sakallı bir ihtiyarın, Kabe’­nin örtüsüne sarılarak ağladığını görmüş. Gıbta ederek; «Keşke bu mübarek makamda, ben de böyle iltica etsem, ağlasam» diye, ihtiyarın kalbine teveccüh etmiş, keşfen onun dünyalık istediğini müşahede ederek, müteessir olmuş­tur