HZ. EBUBEKİR (R.A.) Bir gün Ashâb-ı Kirâm (R. Anhüm) Rasûlullah (s.a.v.)’e Hz. Ebû Bekir (r.a.) den şikayet etmek için gelmişlerdi. «- Yâ Resulûllah! Hz. Ebû Bekir oda­sında yalnız başına ciğer kebabını yer, kokusunu duyarız, bizi hiç davet etmez», dediler, Resûl-i Ekrem (s.a.v.): «- Bir daha öyle yaptığında bana haber verin, beraberce evine gidelim», buyurdular. Bir gün haber verdiler. Hemen kalkıp Hz. Ebû Bekir’in odasına gitti. «- Yâ Ebû Bekir sen ciğer kebabı yiyormuşsun, bize de var mıdır?» diye sordular. «- Yâ Resulûllah! Ben ciğer kebabı ye­miyorum. Pişen kendi ciğerimdir. Hak Teâlâ bana İslâm dinini nasîb etti. Habibine dost ey­ledi. Ashâb-ı Kirâm arasında şöhret verdi. Aca­ba kıyâmet gününde hâlim ne olur, bu kadar nî’metin şükrünü yapabilir miyim, diye korktu­ğumdan ciğerim kebap oluyor.» dedi. ESMÂ’ÜL-HÜSNÂ’DAN El-Cebbâr: (Kırılanları onaran, eksik­leri tamamlayan, dilediğini zorla yaptırmaya muktedir olan.) El-Vedûd: (İyi kullarını seven, onları rahmet ve rızâsına erdiren, yahut sevilmeye ve dostluğu kazanılmağa biricik lâyık olan.)